Sanatta değişen mekan algısıyla beraber nesnenin yeni rolü

Yazar:Engin Sarı
Danışman: Prof. Mümtaz Demirkalp

Heykel Ana Sanat Dalı Sanatta Yeterlik Tezi

Tez Özeti: 'Sanatta Değişen Mekân Algısıyla Beraber Nesnenin Yeni Rolü' başlıklı bu raporda sanatta mekân kavramı üzerinde durulmuş ve zaman süresince değişen mekân algısıyla bağıntılı olarak sanat eserinin değişen varlık biçimlerine değinilmiştir. Bu noktada mekân olgusunu soyut ve somut olarak ikiye ayırmak mümkündür. Bu ayrımın kırılma noktalarını büyük oranda yaşam anlayışının ve de yaşam ötesi kavrayışların değişimine bağlamak da bir o kadar mümkün görünmektedir. Yalnızca sanatta değil yaşamın her alanında karşılıklı ilişkileri doğrultusunda anlam kazanan ve de farklılaşan ilişkileri dolayısıyla birbirlerinin anlamını ve kapsamını değiştirebilen bir ikilik olarak nesne ve mekân unsurları insanın yaşam kültürüne ilişkin biçimleri maddi ve manevi olarak ortaya koymaktadır. Sanat alanında da nesne ve mekân ikiliğinin ve bu ikiliğin işleniş biçiminin insanın varlık ve varoluş algısına dair hayati gerçekleri ortaya koyduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Egemen kültürün işleyiş biçiminin önemli bir çıktısı üretim biçimi ve üretim biçiminin ortaya koyduğu ürünlerdir. Bu ürünler yaşamsal kullanım nesneleri olduğu kadar üretilen sanat eserleri, biçimleri ve de sanat görüşleridir. Bu bağlamda hangi kategoride olursa olsun insan üretimi bir nesne/eser maddi durumuna, biçimine, malzemesine ve tekniğine bağlı olarak insanın dünya görüşüne ve maddi-manevi yaşam biçimine dair gerçekleri ortaya koymaktadır. Zaman içinde değişen teknik/teknolojik koşullara paralel olarak yalnızca gündelik nesnelerin değil sanat eserinin de üretim biçimi, çeşitleme biçimi, çoğaltma biçimi, sergileme biçimi ve beraberinde eserin anlamı, kapsamı ve değeri değişime uğramış ve böylece sanat eseri gerek maddi gerek manevi yönden farklılaşmaya başlamıştır. Raporun birinci bölümünde, sanat eserinin fizikötesi bir mekân kavrayışıyla vücut bulan simgesel bir varlık biçimi temelinden, zaman içerisinde nasıl fiziksel mekân kapsamındaki fiziksel bir unsur haline geldiği araştırılmıştır. Görülmektedir ki, özellikle 20. yüzyıl sanatında önemli bir parametre olarak beliren mekân unsurunun fiziksel sorgusu, eserin nesnel tabanını ön plana çıkartmış ve ardından eser izleyiciyle aynı zemini ve boşluğu paylaşan bir unsur haline gelmiştir. Bu bölümdeki önemli bir dayanak noktası Rus Konstrüktivizm'i olarak belirlenmiştir. İkinci bölümde sanatta üretim olanaklarının çeşitlilik kazanmasıyla birlikte sanatçının değişen rolüne ve beraberinde değişen eser mantığına değinilmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısına geçerken önem kazanan bir farkındalık eserin fiziksel bir mekânda vücut bulan fiziksel bir varlık biçimi olduğudur ve kritik sayılabilecek nokta şu olarak belirmektedir ki, eser bu dönüşümle birlikte kendi özünde barındırdığı söylemlerden/hikayelerden büyük ölçüde arınmış, bağlantılarını kendinden öte unsurlarla birlikte kurmaya ve kapsamına girdiği uzam doğrultusunda içerik ve anlam kazanmaya başlamıştır. Mekân unsurunun bu bağlardan bir tanesi olduğunu söylemek kaçınılmaz gözükmektedir. Zira eser artık kendinde saklı bir anlamdan farklı olarak gözlemcinin durumuna ve konumuna göre algısal koşulları da farklılaşan ve yeni anlamlar kazanan bir varlık konumuna gelmiştir. Bu bölümün bir çıktısı olarak nesne ve mekân unsurlarının ortak paydada buluşan ve birbirlerini eş-zamanlı biçimde tamlayan faktörler olduğunu söylemek pekâlâ mümkündür. Bu bölümde araştırılan önemli bir dayanak noktası Minimalizm olmuştur. Raporun üçüncü bölümünde ise özne ve nesne etkileşimi bağlamında M. Merleau-Ponty'nin metinlerine ve özne ve mekân etkileşimi bağlamında J. Pallasmaa'nın metinlerine değinilmiştir. Bu değinilerin ardından özne, nesne ve mekân etkileşimi kapsamında ele alınan ve yaşanan mekânın duyumsal çıktılarının nesne temelli bir biçimde dile getirilişine yönelik ilerleyen uygulamalar metinsel ve görsel olarak serimlenmiştir.