Danışman: Doç., Ceren Selmanpakoğlu
Yazar: Karcan Akmansoluk
Seramik Anasanat Dalı Yüksek Lisans Tezi
Tez özeti: Rüya mı gerçeği, gerçek mi rüyayı yansıtır? Burada kastedilen gerçek, bilinç düzeyini, gündelik gerçekliği – uyanık yaşamı- ve somut biçimde var olan şeyleri kapsar. Gerçekte – bilinç düzeyinde- oluşan algılar, düşünceler, imgeler, istekler, arzular duyumlarla inşa edilirken aynı zamanda kişi de bir kendilik – benlik- kazanır. Freud bunu ego kavramıyla açıklar. Kimlik duygusunu oluşturan kavramlardan biri olan ego, kişinin kimliğinin görülen kısmını, yani yüzeyini gösterir. Bu yüzeyin altında Freud’un bilinç dışı kavramı, yani kimliğin görülemeyen kısmı yer alır. Bastırılmış malzemeden oluşan bilinç dışı, egonun denetlemesi ve bastırmasından kaynaklı bilince ulaşamayan bölümdür. Bu nedenle doyurulması gereken dürtüler, istekler ve arzularla doludur. Ancak bilinç düzeyinde arzuların gizlenmesi ve doyurulamamasından dolayı kişide eksiklik duygusu oluşur. Eksikliği hissedilen arzu nesnesi de bilinç düzeyinde boşluk duygusu yaratır. Dolayısıyla egonun uyguladığı bastırmayla arzu nesnesinin, gerçekte – bilinç düzeyinde- hiçbir zaman doyurulamayacak olmasından dolayı oluşan boşluk, boşluk olarak kalmaya devam eder. Ancak bilincin ve kontrol mekanizmasının zayıfladığı gerçek dışı alanda, uyku durumunda – rüyada- kendini gösterir. Bu durumda rüyanın boşluk olarak tanımlaması yapılabilir. Çünkü boşluk da rüya gibi gerçekleşmesi imkânsız durumdur. Bu çalışmanın amacı; rüyanın bir boşluk olduğu hipotezinden yola çıkarak, gerçekte – uyanık yaşamda- kişinin kimliğinin görülmeyen kısımlarının – bilinç dışının- gösterge üzerinden nasıl açıklanabileceğinin soruşturulmasının yapılmasıdır. Rüyada da göstergede olduğu gibi bir gösteren ile bir gösterilen ilişkisi bulunur. Gösteren daha somut bir durumken, gösterilen gösterenin anlamsal, kavramsal boyutudur. Dolayısıyla gerçekte kişinin kimliğinin göstereni, rüyada da bu kimliğin gösterileni vardır. Bu durumda gerçekle rüya arasındaki mesafe kişinin kendi içinde ortaya çıkan kimliğini oluşturur. Gerçekle rüya arasındaki ilişki sorgulandığında da bütün olarak kişinin kimliği sorgulanmış olur. Rüya ve bilinç dışı ile ilişkili sanat yapıtları değerlendirildiğinde; kontrolsüz ortamda, yani rüyada bulunan imgeler yoluyla ulaşılan bilinç dışının sanatsal göstergeler aracılığıyla ortaya konmasının ve kişide oluşan boşluğun imgesel düzende giderilmesiyle bilinç dışı çıplaklığına ulaşmanın hedeflendiği anlaşılır.