Danışman: Prof. Ayşe BİLİR
Yazar: Ümmihan BULUT
ÖZ: Bireysel ve toplumsal, duygusal ve psikolojik değişimler, insan kişiliğinin oluşumunda etkileşim içindedir. Bu değişimler, kişinin kendini ve çevresini algılayış biçimini, tepkilerini ve davranışlarını şekillendirir. Toplumsal etkileşimler ve bireysel deneyimler, kişinin duygusal dünyasında izler bırakır ve bu izler, zamanla psikolojik yapının temel taşlarını oluşturur. Dolayısıyla, kişilik gelişimi hem içsel hem de dışsal dinamiklerin bir araya gelmesiyle şekillenen karmaşık bir süreçtir. Duygunun bireysel, toplumsal ve sanatsal yaşantıda yer almadığı bir alan bulmak neredeyse olanaksızdır. Günlük yaşamdan sanat eserlerine kadar her alanda duyguların izlerini görmek mümkündür. Duygular, bireysel kimliğin oluşumunda temel bir rol oynarken, toplumsal ilişkilerin de merkezindedir. Sanat, bu duygusal süreçlerin yoğun ve etkileyici bir şekilde ifade bulduğu bir alandır. Sanat eserleri hem sanatçının hem de izleyicinin duygusal dünyasında etkiler yaratır ve bu etkiler, toplumsal bellekte kalıcı izler bırakır. Ancak modern toplumda yaşanan hızlı değişimler ve yoğun stres, bireylerin duygusal dünyasında hissizleşmeye yol açabilir. Hissizleşme, bireylerin duygularını bastırma veya ifade etmekte zorlanma durumu olarak tanımlanabilir. Hissizleşme, travmatik deneyimlerle başa çıkma mekanizması olarak ortaya çıkabilir ve bu süreçte duygusal ifadeler zayıflar. Toplumda artan izolasyon, çocukluktan gelen travmalar ve yüzeysel ilişkiler, duygusal derinlikten yoksun bir yaşam tarzını beraberinde getirebilir. Bu durum, yalnızlık, güvensizlik, duyarsızlık ve belirsizlik gibi duyguların doldurduğu büyük bir boşluk yaratır. Bu duyguların bir araya gelmesi, bireyin kendi kimliğini ve bütünlüğünü kaybetmesine neden olur.
Anahtar sözcükler: Hissizleşme, etleşme, resim, aleksitimi, travma, sanat, duygu, dekadans.