İmgenin İnşasında Bireysel Deneyim ve Bilinçdışı

Yazar:Çiğdem Doğan Özcan
Danışman: Doç. Serap Emmungil Karamanoğlu

Resim Anasanat Dalı Sanatta Yeterlik Tezi 

Tez Özeti: 20. yüzyılın başında psikanalitik düşüncenin yeni bir nitelik ve hız kazanmasıyla, insan ruhunun derinliklerine inilmiş ve bilinçdışında yaşanan birçok durumun insan yaşamına ve sanata yansımaları keşfedilmiştir. Bu yansımaları keşfeden sanatçılar, insanın duygu ve düşüncelerini ifade etme aracı olan “aktarım” sayesinde, yaşantı ve deneyimlerini çalışmalarına yansıtarak yeni bir dil oluşturmuş ve bu dil ile oluşturduğu imgeleri ortaya koymuşlardır. Tezin konusu, sanatçının kişiliğinin ayrılmaz bir parçası olan ve imgelerini inşa ederken kullandığı bilinçdışının sanat yapıtlarına yansımalarıdır. Bu araştırma Donald Kuspit’in bilinçdışını iç dünya olarak tanımladığı düşünceleriyle başlar. İç dünyayı kuran ise yaşanmışlıktır yani anıların ve izlenimlerin toplamıdır. Bu toplamdan çıkan ise bireyi anlamlandıran, onu oluşturan ve biricik kılan benliğidir. Benliğin ilk oluşumları çocuklukta filizlenir ve çocuklukta yaşanan bütün deneyimler kişiliğin/bilinçdışının büyük kısmını oluşturur. Bu noktada Freud’un bilinçdışı üzerine düşünceleri temel alınmıştır. Yaşadığımız, duyumsadığımız hiçbir şey unutulmaz ve zihnimizde yer edinir, iz bırakır. Bu izlerin peşine düşüldüğünde, hepsinin beraber bir anlatı olarak ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. İnsanın, yaşamını anlamlı kılmak için anlatılar kurmaya, anlatılar oluşturmaya ihtiyacı vardır. Bu anlatıların oluşumunda, bilinçdışı önemli bir yer tutar. Sanatçı, iç dünyasının derinliklerinde hissettiklerini yeniden yaratır. Bu konuda Hanna Segal’in sanat üzerine görüşlerinden yararlanılmıştır. Bu tez çalışması kapsamında yapılan uygulamalarda, yine bir zamanlar yaşanmış ve bitmiş gibi hissedilen ile şimdiyi bağlayan bir yaşam öyküsü yaratılarak, bu öyküye etki eden bilinçdışı unsurlar ortaya konulmuştur.