İnsan-Hayvan İkiliğinde Tahakküm İlişkisi Ve Sanattaki Görünürlüğü

Yazar: Meriç Kurt

Danışman: Doç. Ceren Selmanpakoğlu

Seramik Anasanat Dalı Yüksek Lisans Tezi

Tez Özeti: Tahakküm “baskı ile hükmetme veya hüküm sürme” (Kılıçoğlu, Araz, Devrim, 1973, c.11, s.684) anlamlarına gelmektedir ve temeli doğrudan ‘sahip olmak’ ve ‘mülkiyet’ kavramlarına dayanmaktadır. Tahakküm ilişkisi; bir kişinin başka bir kişiyi kendi mülkü haline getirerek onun özgürlüğüne 'sahip' olması ve bu durumu dilediği gibi kötüye kullanmasını ifade eder. Fromm, ‘sahip olmak’ ve ‘olmak’ kavramlarının arasındaki farkı açıklar. ‘Sahip olmak’, insanın yaşamı boyunca her zaman daha fazlasını istemesi, her şeye sahip olma hırsıyla hükmetme, egemen olma arzusudur (2003, s.48). Ancak, sahip olmak eğilimindeki kişi hiçbir zaman yeterli şeye sahip olarak bir doyum içerisinde olamamaktadır. Sartre’ın düşünceleri de bu yöndedir: “sahip olmak arzusu kendi-içini dünya üstünde, dünyanın içinde ve dünya boyunca hedef alır” (2010, s.739). ‘Olmak’ ise sahip olmanın tam tersidir. Bu durumda kişi ‘sahip olmak’ arzusuyla her şeyi elde etmeye ve ona hükmetmeye çalışmaz. Hayvanlar üzerindeki tahakküm kapitalizmin ve endüstrileşmenin büyümesiyle geniş bir alana yayılmaktadır. Öyle ki günümüzde insanın hayvanlara hükmetme hakkının olduğu düşüncesi yaygın bir ideoloji haline gelmiştir. Bu nedenle, Singer, insanların büyük bir bölümünün türcü olduğunu belirtmiştir (2018, s.56). Birinci ve ikinci bölümlerde tahakküm üzerine yürütülen kuramsal analiz, sadece tahakküm altındaki canlının değil, aynı zamanda tahakkümü kuran kişinin de yıkıcı bir eylemle karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Kişinin; sahip olmak eğilimli düşünceleri ile kurduğu tahakküm nedeniyle, dünyaya ve kendisine verdiği zarar dönüp dolaşıp yine kendisini bulmaktadır. Dolayısıyla, aslında kendi uyguladığı tahakküm ile kendisini de tahakküm altına almış olmaktadır. Tahakkümün nedenleri incelendiğinde; ‘ölüm korkusu’, ‘yabancılaşma’, ‘kendini var etme’, ‘türcülük’ ve ‘insan-merkezcilik’ gibi olgular ön plana çıkmaktadır. Bu olgular; üçüncü bölümde, seramik heykel, yerleştirme, fotoğraf, video, performans gibi sanat alanlarında yapılmış temsili örnekler üzerinden incelenmiştir. Kimi sanatçılar çalışmalarını hayvanları nesneleştirerek ya da hayvan sömürüsünden faydalanarak gerçekleştirirken, başka sanatçılar ise çalışmalarında hayvanların insanların çıkarları ve hizmeti için var olmadığı gerçeğinden hareketle, bu olguları eleştirmekte, dolayısıyla hayvanları araçsallaştırmamaya çalışmaktadır. Sonuç olarak, bu kuramsal ve sanatsal araştırmalar üzerinden elde edilen çıktılar dördüncü bölümde uygulanan sanat çalışmalarına aktarılmıştır. Buna göre; insan-hayvan ikiliğindeki tahakküm süreci – nasıl başladığından nasıl son bulduğuna kadar- sanatsal olarak işlenmeye çalışılmıştır. Kişinin kendi yarattığı tahakkümün işgali altında kalma durumu 'tavla' ve 'satranç' gibi oyunların dinamikleri ile tasvir edilmiştir. Tahakkümün evreleri video, seramik heykel ve enstalasyon gibi disiplinlerde uygulanmış sanat eserlerinde somutlaştırılmıştır. Böylece, özgürlüğü tek taraflı hale getiren ve nihayetinde kişinin kendisine geri dönen bir bumerang olarak kendi özgürlüğünü de baskı altına alan kendi yarattığı tahakküm, hayvan olgusunu ya da imgesini araçsallaştırmadan görünür kılınmaktadır.