Yazar:Sevinç Köseoğlu Ulubatlı
Danışman: Prof. Kaan Canduran
Seramik Ana Sanat Dalı Sanatta Yeterlik Tezi
Tez Özeti:Ekolojik tahribatın hüküm sürdüğü günümüzde iklimin, ekosistemin ve biyoçeşitliliğin korunması, gerçek ihtiyaçlara ve ölçülü tüketime dayanan bir yaklaşım ile mümkün olabilecektir. Alman filozof Arthur Schopenhauer'ın sanat üzerine "gerçeği en evrensel ve duyumsal olarak anlatan tek şeyin sanat olduğu" (Erzen, 2002) söyleminden de yola çıkarak, günümüz sanatında sanatçı, çalışmaları ile toplumsal farkındalık yaratabilme yetisine sahiptir diyebiliriz. Bu bağlamda, yok olma tehlikesine adım adım yüz tutan doğanın, kavramsal bağlam olarak eko-sosyalist bir yaklaşım anlayışı ile seramik uygulamalara dönüşerek, sanatsal çerçevede yorumlanması amaçlanmıştır. Sanatın evrensel dilinin gücü ile topluma ulaşmak ve farkındalık yaratmak için, eserleriyle hayata karşı duruşunu-tavrını ortaya koyan sanatçının, toplumsal mesajların kitlelere iletilmesindeki gücü yadsınamaz. Birçok bilim insanının da değindiği üzere nüfusun giderek artışı, sanayileşme ve kentleşme alanlarında kaynakların hızla tüketilmesi gibi, toplumsal dikkatleri üzerine çekmek istediğimiz, sanatın ve bilimin odak noktası olan "Toprak Ana" insanoğlunun sömürüsü altında savunmasız durumdadır. Eko-sosyalist yaklaşımı sanatla ilişkilendirme bağlamında doğa, sanat, ekoloji, güncel sanat ve ekoloji, ekolojik sosyalizm, toplumsal farkındalık gibi ilgili konular üzerine yazılı ve görsel literatür taraması yapılıp aralarındaki ilişki incelenmiştir. Ekolojik Sosyalizmin ne olduğu üzerine yapılan araştırma sonrası, ekoloji ve sanat İlişkisi irdelenmiştir. Bu bağlamda güncel sanatın katkısı üzerinde durulup, bu alanda çalışan sanatçı örnekleri ile beraber anlatım desteklenerek, sanatın toplum üzerindeki etkisi ve bunun da getirisi olarak anlatılmak istenen durum karşısında farkındalık yaratabilme gücü üzerinde durulmuştur. Eko-sosyalist çıkış noktası ile kaygı uyandıran hususlardan dikkate aldığımız "Toprak Ana" yaratıcı eylem öznemiz olarak seçilmiştir. Tahrip olan doğaya karşı duyulan kaygı karşısında ortaya çıkan seramik çalışmalar, yeniden doğuşu simgeleyen "tohum" kavramı ile ele alınmıştır. Tohum kavramı, geçmiş ve gelecek arasında sembolik bir sarkaç görevi yerine getirmede, doğa ve doğanın tahribatına karşı geliştirilen bir anlayış olan eko-sosyalist yaklaşımın bir anlatımı olarak varlık bulmuşlardır. Her türlü olumsuzluğa rağmen içinde umudu da barındıran insan eğer ki, doğayı korumaya yükümlü olduğuna inanırsa, değişim ve dönüşüm başlayacaktır. Bu düşünce ile sanat yolu ile toplumsal bir olaya dikkatleri çekebilmek için, eko-sosyalist yaklaşımdan beslenerek, tasarlanan seramik uygulamalar sanat nesneleri halini alarak izleyiciye sunulmuştur.